Kapadokya Gezisi 1. Gün|| Çocukla Gezmek
Kapadokya İç Anadolu’da bulunan ve büyük bölümü Nevşehirde yer alan bölgenin genel adı. Dünyaca ünlü peri bacaları ise Avanos, Uçhisar Göreme ve Ürgüp bölgeleri arasında oluşmuş.Bu yazıda 1 gün içinde Kapadokya’da nereler gezilir, Kapadokya’da görülmesi gereken yerler, Kapadokya’nın gezilecek belli başlı noktalarını anlatmaya çalıştım.
Biz bugün Aksaray’dan yola çıkıp, arkadaşlarımızın arabasıyla Kapadokya bölgesine hareket ettik. Gezilecek yerler birbirinden oldukça uzakta, bu nedenle kesinlikle gezerken bir arabaya ihtiyacınız var. Tur otobüsü, kiralık araç veya taksi, hangisi sizin için mantıklıysa onu seçin ama toplu taşımaya güvenmeyin.
Önce Derinkuyu yer altı şehrini gezmeye gidiyoruz. Derinkuyu yer altı şehri Nevşehir’den 30km uzaklıktaki Derinkuyu ilçesinde bulunuyor. Ziyarete açık 8 katı ile bu bölgede gezilebilir alanı en geniş olan yeraltı şehri fakat toplam kat sayısı ve derinliği tam olarak bilinmiyor. M.Ö 2000 yıllarından itibaren yapılandırıldığı düşünülüyor ama II. yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun zulmünden kaçan ilk Hıristiyanlar buraya yerleşmiş ve en yaygın olarak Bizans döneminde kullanıldığı sanılıyor. Şehirde bir misyonerler okulu, kilise, ve ilgi çekici bir de kuyu bulunuyor. Eğer kapalı yere girmeyi sevmeyenlerdenseniz mekanın oldukça klostrofobik olduğunu söylemek zorundayım.
Sonraki durağımız Kızılırmak kenarında yer alan ve çok sayıda çanak çömlek atölyesi bulunan Avanos. İlçede seramik yapım geleneği Hititlerden beri süregelmekteymiş ve çanak çömlek atölyelerinin hepsinin adı Chez ile başlıyor. Chez fransızca’da “evinde” demekmiş. Chez Galip bu atölyelerden en ünlüsü. Çok güzel boyanmış türlü seramik ürün bulmak mümkün. İçeride bir de fotoğraf çekilmesine izin verilmeyen bir saç müzesi bulunuyor ki gördüğüm en ilginç müzelerden, zira guiness rekorlar kitabına da girmişler.
Avanos’tan sonra Göreme üzerinden Uçhisar’a geçerken, Göreme’yi tepeden görebileceğimiz seyir terasında kısa bir fotoğraf molası verdik. Oldukça rüzgarlı bir havada gittiğimizden boş olsa da, burada sıra sıra dizilmiş cafelerde bir yorgunluk kahvesi içebilir ve nazar boncukları ile süslenen ağaçların olduğu yolda panaromik manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.
Uçhisar’a akşamüstü vardığımızdan Uçhisar kalesini uzaktan görmekle yetindik ve kalenin aşağısındaki çay bahçelerinde bir çay molası verdik. Son durağımız ise Ürgüp. akşam yemeğinden önce sadece arabayla turlayabildiğimiz Ürgüp, Göreme’ye göre daha hoşuma gitti. Binaları, mimarisi ve ilçenin genel yapısı itibariyle daha lüks izlenimi uyandırdı bende. Arkadaşlarımızın tavsiyesiyle akşam yemeği için Ürgüp’te Ziggy Cafe’ye gittik. Adı Cafe olsa da çok çeşitli mezeleri ile keyifli bir akşam geçirebileceğiniz, işletmecilerinin de çok samimi ve misafirperver olduğu bir mekan. Eski bir konağı restoran haline getirmişler ve dışarıdan 2 kat merdiven çıktıktan sonra yemek yenen salona ulaşıyorsunuz. Bu tarz meze üzerine bir restoranda Kerem aç kalabilir diye de yoldan ona bir porsiyon paket köfte aldık ve biz arabayla Ürgüp’ü gezerken Kerem 5 köfteyi mideye indirmişti bile.
Bizim gittiğimiz mevsimde Kapadokya’da hava biraz soğuk ve rüzgarlı olduğu için Kerem’le arabaya in bin yaparken biraz yorulduk. Oto koltuğu vardı arabada, Kerem’i pişmesin diye montsuz oturtuyorduk, indiğimiz yerlerde önce montunu giydirmek gerekiyordu, sonra koltuktan al yere koy ve seninle yürümesini sağla, yürümüyorsa pusete bindir, arabaya dönünce koltuğa oturt, montunu çıkar derken baya yorulduk. O da yoruldu, acıktı ve sanırım o yüzden yeraltı şehrinden çıkarken çok ağladı. Yürümedi, kucak istedi, ve o daracık tünellerde Efe bir şekilde onu taşımak zorunda kaldığından beli koptu. Bu arada inatla “annee” diye ağlayıp benim onu kucağıma almamı istiyordu. Ben de almıyorum çünkü belim çok ağrıyor, ben almadıkça da daha çok ağlıyordu. Tabi ki mecbur bir iki dakikalık kucağıma yine de almak zorunda kaldım ama gerçekten belim tutulmak üzereydi. Avanos’ta yemek molası verdiğimizde saat öğleden sonra 4 olmuştu bile.
Kerem Aksaray’dan Nevşehir’e gelirken yolda 40dk kadar uyumasına rağmen akşam oldukça enerjikti. Önce sorunsuz masasında oturdu ve biraz video izledi, bu sayede ben de yemeğimi yiyebildim. Sonra da onu mama sandalyesinden indirdim ve biraz etrafta koşturdu. Bu tatil merdivenlere takıldı. Arkadaşlarımızın evi dubleks olduğu için orada kaldığımız bütün zaman boyunca en büyük aktivitesi merdivenlerden tek başına inip çıkmak oldu. Ziggy de baya merdivenli bir restoran ve merdivenler dışarıda, ama ona rağmen montumuzu giymeden Kerem’le inip çıktık o basamakları.
Kerem bana çok düşkün bu ara, o nedenle onu arkada bırakıp tuvalete bile gitsem arkamdan deli gibi ağlıyor. Ben de onu ağlatmak istemediğim için bu tatil tek başıma tuvalete gidemedim. Ziggy’de de beraber tuvalete girdik ve bir kenarda uslu uslu beni bekledi. Sanırım çocuklar istedikleri olduğu zaman daha sakin ve uyumlu olabiliyorlar.
Yanıma Kerem’in tulum şeklindeki pijamasını almıştım akşam. Bu sayede otele döndüğümüzde direkt yatağa yatırabilecektim. Restoran’da uykusu geldiğinde bezini değiştirdik, uyku tulumunu giydirdik, pusetine yatırdık ve sütünü verdik. Yanımızda süt olmamasına rağmen restoran bize hem süt temin etti hem de ısıtıp biberona koydular. Kerem’in uyuması biraz zaman alsa da 10’a doğru uyudu ve ben de rahat bir nefes alabildim. O uyuduktan sonra 1 saat daha oturduk sonra da otele döndük. O soğukta maalesef Kerem’i oto koltuğuna oturturken biraz zorlandık ve azıcık uyandı ama tekrar geri uyuması çok uzun sürmedi.
Göreve Cave Rooms otelinden booking.com üzerinden yer ayırtmıştım. Sanırım sezon olmaması sebebiyle oda kahvaltı fiyatı toplam 80 tl idi. Otel hakkındaki yorumlarımı booking.com üzerinden okuyabilirsiniz.