26 Aylık Bebek/Çocuk Özeti || Çocukla haftasonu
En son Kerem’in 24 aylık özetini yazmıştım. 2 yaşından sonra artık aylık özetler yazmam diyordum ama, bu haftasonu Kerem ile birçok ilkleri yaşayınca unutmamak için yazmak istedim.
Önce kısa bir özet yapayım. 2 yaşına girdikten sonra 2 yaş sendromu gittikçe tavan yapmaya başladı. Özellikle cep telefonu ve tablet konusunda Kerem’i tutamıyoruz, yakaladığı yerde ele geçiremezse kıyamet kopuyor. O nedenle çoğu zaman eve girmeden telefonun sesini kısıp, çantama saklıyorum ki görmesin. Görmezse aklına çok gelmiyor ve oyun oynayabiliyoruz, ama görürse elinden alamıyoruz.
Hala konuşmuyor ama en azından bazı kelimeleri tekrar etmeye başladı. Devamlı okuduğumuz 5-6 kitap var; Sevimli köpek Bobi, Yemek Yiyorum, Ali Baba ve kırk haramiler, pamuk prenses, penguenler uçamaz her akşam en az 2 kere okuduklarımızdan. bu kitapları okurken kelimeleri resimlerini göstererek söylüyorum ve bazen göstererek “bu ne?” diye sorduğumda tekrar ediyor. Son zamanlarda söylediği veya söylemeye çalıştığı kelimeleri: Papatya (papaçii), Güneş (giii), Tırtıl (tığtıl), Su (fuuğ),
2 yaşından sonra ilk defa bir haftasonu öğlen uykusuna annem bile yatıramadı Kerem’i. Direnme gücü oldukça yüksek, ve çok yorulmamışsa, sabah 8’de kalkıp öğlen 3’e kadar uyumadan dayanabiliyor. Annemin bile uyutamadığı o gün, annem pes edip mutfağa yanına alıyor Kerem’i ve Kerem orada tostunu yerken divanın üzerinde uyuya kalıyor. Bu olayla beraber bende de bir aydınlanma oldu. “Demek ki bu çocuk uykusu geldiği zaman uyuyakalabiliyor” dedim ve bir rahatlık geldi bana. Haftaiçi zaten ben işte olduğum için çok düzenli bir hayatı var, 07:30-08:00 arası uyanıyor, uyanmazsa da ben uyandırıyorum ki düzeni şaşmasın. Öğlen 13:30’a doğru uyumuş oluyor ve 15:30’a kadar uyanmış oluyor. Akşam da 21:00’gibi yatağa geçip kitap okumaya başlıyoruz ve 22:00’ye kadar uyumuş oluyor.
“Varsın haftasonları da düzeni olmasın” dedim. Artık büyüyor, bazı öğlenleri öğle uykusunu atlaması veya azıcık kestirmesi yeterli olacaktır, diye düşündüm ve haftasonlarını bize ızdırap etmekten vazgeçtim. Mesela geçen haftasonu öğlen caddede yürümek istedim, Kerem’i de koydum pusete, zaten normalde uyku saati olduğu için yorulmuştu ve pusette oturup etrafına bakınmak hoşuna gitti. Bir süre sonra da yolun minik sarsıntılarına dayanamayıp uyuya kaldı. Ben de Remzi Kitabevi’nde oturup bir güzel çayımı içtim. O gün bastıran yağmurda Babam’a kadar yürüyüp sırılsıklam oldum ama o kadar mutluydum ki kelimelerle ifade edemem. Çünkü özgür hissettim, çocuğumla baş başa takılmıştım, uyutmayı başarmıştım ve kafamı da dinlemiştim. Babamda saç kurutma makinasıyla üstümü başımı kuruturken Kerem’de içerde oyun oynuyordu. Hazırlandıktan sonra arkadaşlarımıza oturmaya gittik. Elimden tuttu, benimle beraber apartmandan içeri girdi, asansörün düğmesine bastı ve misafirliğe gittik.
2 ay önce kapıdan girmez ağlardı, ama bu sefer usulca kapıdan girip kucağıma geldi, ve bir yarım saat kadar kucağımda oturduktan sonra yavaş yavaş ortama alıştı. Bundan bir hafta sonra, geçtiğimiz Cumartesi akşamı yine aynı arkadaşlara gidelim dedik, ama bu sefer gerçekten akşam oturmasına ve Kerem’le beraber.
Böyle zamanlarda uykusu sekteye uğramasın diye Kerem’i hep annemde bırakırdık ama bu sefer onu da aldık, “uyumasın birşey olmaz” dedik. Zaten bazı akşamlar uyuması 22:30’u buluyor, 23:00 gibi kalkarız uyursa orda uyur kucağımızda, uyumazsa da geç yatsın bir kerecik dedik ve bu rahatlık çok işe yaradı. Gayet uyumluydu, oyun oynadı, bizimle cips yedi 🙈 baya arkadaş gibi takıldık, ve bu durum çok hoşuma gitti. 22:45 gibi kalktık, 23 ü biraz geçe evdeydik, 23:30’da yatmıştık. Sütünü yatarken verdim ve ışıkları kapadım, süt biter bitmez hemen uyudu zaten, 2dk sürdü uyuması. Ama yine de aile bireylerine iyi geceler dilemeyi ihmal etmedi.
Pazar sabahı ben 8’de, Efe 9’da uyandı ama Kerem hala uyuyordu. Ben 8’de kalkıp hemen Mr Robot izledim 1 bölüm, 2. sezonun sonuna yaklaşıyorum artık. Hava da nasıl güzel, güneş dışarıda pırıl pırıl. Efe’ye dedim “hadi Polonez’e gidelim kahvaltıya, ne zamandır gitmedik”. Fikir çok hoşuna gitti, koştuk 09:20’de biz uyandırdık Kerem’i. Giyindik gittik. Normalde cam kenarında oturabilmek için 1 hafta önceden rezervasyon yapardık, bu sefer ne hikmetse hınca hınç dolu olan restaurantta bir 4 kişilik cam kenarı masa boştu ve kadın bizi oraya aldı. Evren bizim için çalışıyordu bu sabah! Kerem bir güzel oturdu sandalyesinde, ona minik ballı kaymaklı simit lokmaları hazırladım, üzerine bir de hayatında ilk defa sucuk yedi ve nasıl bayıldı anlatamam. Bir el hareketi var, sağ elinin baş ve işaret parmağını birleştirip italyanlar gibi hafif elini sallıyor. Bu Kerem’in dilinde “çok lezzetli” demek.
Annemle babam geldi kahvaltının sonuna doğru, oradan kalkıp sahil Nero’ya gittik, kahve içtik. Sahil Nero’nun çocuklar için minik ama yeterli bir parkı var. Kerem oradaki parkta salıncakta sallandı uzun uzun. Ara sıra diğer küçük arkadaşlara yer verdi, ama kimse pek uzun kalmayınca salıncakta bizimki hep geri döndü salıncağına. Yoruldu ki, pusetine oturmayı kabul etti, bu sayede sahilde yürüyüş yaptık biraz. Arada kalktı, çimlerde koştu, yoruldu tekrar oturdu. Hava o kadar güzeldi ki eve giresimiz gelmedi, tenis klübünde çay içtik. Sabah çok geç kalktığı için öğlen Kerem’i uyutmayacaktım, ve bu sayede akşam erken yatacaktı ama, dönüş yolunda 3 gibi arabada bayıldı. Arabadan aldık pusete koyduk, uyanmadı, eve getirdik pusetten alıp yatağına koydum hala uyuyor. Üstünü falan çıkardım hiç bana mısın demedi, uyumaya devam etti. Demek ki çocuk dediğin uykusu gelince uyurmuş, ve uyanmazmış bunu gördüm. Kısaca Kerem inatla öğlen 1,5 saat uyudu. O uyurken ben de dizimi izlemeye devam ettim.
19 Şubat bizim evlilik yıldönümümüz, aynı zamanda Efe’nin doğum günü. Bir niyetimiz yoktu ama Efe akşamüstü “hadi yemeğe gidelim” deyince, ben baya bir direndim, üşendim, zor geldi ne bileyim çıkasım gelmedi. Sonra fikir değiştirdim, kendi kendime hadi dedim zorla kendini, ani bir kararla Efe’yle yemeğe çıktık. Kerem’e anlattık, biz çıkıyoruz akşam geç gelicez seni ablan uyutacak diye, tabiki biraz mızmızlandı azıcık ağladı ama el sallayarak kapıyı kapattı sonunda.
İstinye’de Yada Sushi restaurantına gittik. İstinye bayırında, ara sokakta, pek bir manzarası veya lokasyon olarak pek bir esprisi olmayan bir yerde Yada Sushi. Tripadvisor sayfasında 4 puan almış 5 üzerinden. İç mekan tatlı, dekorasyonu sushi mekanına uygun yapılmış.Hoşuma gitmeyen 2 detay var; peçetelerin üzerinde “selpak” yazıyordu. Böyle bir mekanda bence üzerinde baskı olmayan bir peçete kullanmalılar, bir de çubuklar (chopstick) kullan-at olan tathtalardandı. Böyle bir mekanda porselen çubuklar daha uygun olurdu. Sushiler lezzetliydi ama gönlümün birincisi hala İnari ve Barlas Şef!
Yemeğimiz bittiğinde saat 8’e geliyordu ve daha eve dönmek için erken olduğundan Bebek Taps’e gidip o sevdiğimiz biralardan içelim dedik. Dönüşte Efe’ye kokoreç bile aldık ve eve gece yarısı döndük.
Çocuklu olanlar anlar. Böyle ansızın verilen minik molalar, evden çıkışlar ne iyi gelir o bünyeye, nasıl motive eder adamı, nasıl enerji verir. Uzun zamandır geçirdiğim en güzel haftasonlarından biriydi. En güzeli ise çocuğumuzun artık büyüyor olması ve onla daha rahat gezebilmemiz.