Blog yazmaya nasıl başladım? || Youtube’da kanalımı nasıl açtım?
Pek birşey yapamadım, onun yerine hep başkalarının bloglarını takip ettim, ve takip ettiklerim yıllar içinde ünlenirken hep “ah ben de başlamalıydım” diyerek hayıflandım. Ara ara gaza gelip paylaşımlarımı arttırsam da, çok da sürdürülebilir olmadı bu durum. Derdim “ünlü” olmak değil ama “bilinir” olmaktı sanırım. Yazmak, paylaşmak ve bu paylaşımlarımın başkaları tarafından okunup beğenilmesini istiyordum, hala da istiyorum tabiki. Sosyal medya yeri geliyor eğlence, yeri geliyor bu yazıdaki gibi bir iç dökme platformu oluyor benim için.
Neden yazıyorum ve paylaşıyorum sorularım bir yana dursun, bir gün Youtube’u keşfettim. Aslında baya da geç keşfettim, çünkü o zamana kadar Youtube’u sanki hep müzik klibi izlenen bir yer olarak kafamda oturtmuş olacağım ki, bir bilgi edinmek için video izlemek hiç aklıma gelmemişti. Oysaki izleyerek “hap bilgi” almak, okumaktan çok daha kolaymış. İnsanımızı “okumuyor” diye suçlamamak lazım belki de, devir bilgiye kolay ulaşma devri, ama kaynağına yine de dikkat etmek gerekiyor yoksa çöp bilgi de edinebiliriz.
Youtube’u keşfetmemi hiç unutmuyorum… İş için Atina Pire’deydim. Yıl sanırım 2014’ün başı. Giderken Atatürk Havalimanı Duty Free’de satıcının gazına gelip Dior’dan Pore Minimizer diye bir ürün almıştım… Aldım ama nasıl kullanılması gerektiği ile ilgili bir bilgim yok… Dedim ya gaza geldim. Direkt sürecek miyim, üstüne pudra mı sürmeliyim başka bir şey mi diye otel odasında akşam düşünürken Dior’un Youtube hesabına bakmak aklıma geldi. Ama ürünle ilgili video bulamadım. Arama kısmına ürünün adını yazdım, belki başka biri bahsetmiştir diye ve karşıma bir kız çıktı. Adı “notyourtypicaldollface”. Hicab takan, full makyajlı, Lübnan asıllı Kanada’lı bir kız odasından video çekiyor ve makyaj malzemelerini anlatıp sohbet ediyor.
Sanırım büyülendim. Sadece ürünün nasıl kullanıldığını öğrenmedim, aynı zamanda uygulamalı izledim ve kızın sohbeti beni acayip sardı. Gecenin devamında yatana kadar kızın diğer videolarını da izledim. Kanada’da üniversite okuyordu ve oradaki gündelik hayat ile de ilgili birçok bilgi veriyordu. Bir şekilde beni çekti ve tabiki her şeyde olduğu gibi hemen ablamla paylaştım.
Bundan sonrası zincirleme devam ediyor. Bu kızı izlerken, önerilen videolardan başka videolar izlemeye başladım ve bu önerilenlerden biri de Michelle Phan’dı. Ben tabiki ömrü hayatımda bu kızın ismini hiç duymamıştım, ilgi alanım değildi ki nereden duyayım. Michelle Phan’ın 7 milyon takipçisi olması çok ilgimi çekmişti. Hemen ablamla paylaştım ve incelemeye aldık. Kızın videoları bana inanılmaz samimi, ve çok bilgi verici geldi. Mühürlenmiş gibi ekrana kilitlenerek saatlerde onlarca videosunu izledim. Akşamları Efe genelde iş için çalışırken ben de Youtube izliyordum.
Zaman içerisinde Michelle’in takipçileri 8 milyona ilerlerken, ben de “Acaba bu işi yapan Türk’ler de var mıdır?” diye düşündüm ve ilk bulduğum Sebi Bebi idi. İtiraf ediyorum ilk başta bana çok itici geldi. Bir videosunu izledim ve “bu ne?!” dedim. Sonra ablam Duygu Özaslan’ı keşfetti. O zamanlar odasından video çekiyordu ve ilk izlediğim videosu bir konsere giderken yaptığı makyajdı. Ordan buradan derken Merve Özkaynak bir reklamla çıktı karşıma. Çok güzel bir kadındı, ve güzel hitabeti ile yine insana kendisini dinlettiriyordu.
Benim kadar bakımsız bir insanın bu kadar makyaj videosu izlemesi sonucu ne olur? Makyaja heveslenir. Bir de video çekmeye. Önce evde kendi kendime denemeler yaparak öğrendiğim makyaj yapma tekniklerini geliştirdim. Sonra ipad’imin kamerasıyla bir “deneme çekimi” yaptım. Sonuç tabiki facia. Ama bu deneme bana bazı şeyler öğretti. Bir kere kalite önemli. İkincisi benden makyaj videosu yapan biri olmaz, çünkü özümde sevmiyorum zaten makyajı. İnsanın sevdiği birşeyde, ve kendisi için sürdürülebilir bir konu seçmesi gerektiğine karar verdim.
Yine bir reklam sayesinde İdil Tatari ile tanıştım. Kendi reklamını çekmiş ve youtube’da yayınlatıyordu. Evinin mutfağında yemek yapıyordu, en fazla 5-6dk süren, insanı izlerken sıkmayan, pratik tarifler paylaşıyordu. Fanı oldum diyebilirim, birçok tarifini evde yaptım, hala da yapıyorum. Burdan hevesle evde “yemek tarifi çekim denemeleri” de yaptım. Sonuç daha iyiydi. Youtube’a koyacak kadar kaliteli değildi çekim ama biraz gelişme vardı. Kalitenin temel kaynağı tabiki ekipman. Ne kadar düzgün bir kameranız varsa, çekim o kadar düzgün olur. Ben basit bir fotoğraf makinasının kamerasında çektiğimden, görüntü tabiki pikselliydi, benim de içime sinmiyordu. Ama evde kendi kendime deniyordum.
Bu süreçte youtube izlemeye ve kendimce yeni insanlar keşfetmeye devam ettim. Denizin paylaştıkları, yourfaceismycanvas yani Görkem Karman, Moda benim hayatım, Şule Bozok ve tabiki Gurbetçi Aile kendimce keşiflerimdi.
Ablamla hep hayal kuruyorduk, biz de yapsak mı acaba, nasıl olur, olur mu, insanlar ne der?! İşte şu “insanlar ne der” sorusu içimize işlemiş. Sanki ayıpmışcasına bir çekince oluyordu içimde. Biraz utanma, biraz insanlar ne düşünür, dalga geçerler mi? Evet geçerler, hatta en yakınlarımdan diyebileceğim bir arkadaşım benle ilk dalga geçenlerden; blogger mı oldun başımıza, dedi bana. Evet oldum, sana ne dedim. Olay bunu diyebilmek, ve olay istemeyenin okumaması zaten. İlgini çekmiyorsa okuma, izleme, ama bırak ne yapmak istediğim, ve beni neyin mutlu ettiği bana kalsın.
Sonuç: Hamile kalmamla beraber hamile günlüğü tutmaya başladım ve birçok blogger anne’yi takibe aldım. Bu işe ilk girenlerden son girenlere, sevdiğim paylaşımlar yapan annelere destek olmak için onları takibe aldım. İnsan karşıdan bir feedback istiyor. Kimse manyak değil, bu kader emeği boşuna sarf etmek istemiyor. Ama bir kişi bile izlese, okusa ve O kişiye faydalı olmanın karşısında aldığınız bir tatlı söz, bir teşekkür sizi yeni paylaşımlar yapmaya itiyor.
Ben yazarken öncelikle rahatlamak, bir nevi terapi için yazdım, bir de unutmamak için. İnsanoğlu unutur, ama yazarsan o bir yerde kalır. Bir de kendi yaşadıklarımdan yola çıkarak, o sudan çıkmış balık gibi olan yeni annelere “ben ettim sen etme” demek istedim. Ego deyin, beğenilme arzusu deyin… hepsi vardır içinde ama yardım etme, paylaşma arzusu da var. Şimdi iyi ki yazmışım diyorum… ve ileride pişman olmamak için de görüntülü günlüğe geçtim, artık ben de video çekiyorum. Şu an temel gündemim çocuk olsa da, çalışan kadınlar için bilgi amaçlı konulara da değinmek ama eğlenceyi de geri plana atmamak istiyorum. Sonuçta youtube bir sosyal medya, bir “iyi vakit geçirme” platformu. Kütüphane değil. Dolayısıyla evet bildiğim bilgileri paylaşacağım, ama bilmediklerime değinip çöp bilgi yaratmayacağım… söz!
Buraya kadar okuduysanız, size kocaman bir Helal Olsun!
Youtube kanalıma bakmak isterseniz