Eskisi gibi! | by Parcali Bulut
Doğum ölüm kadar normalse eğer doğurmak da öldürmek gibi mi acaba. Harry Potter filminde geçen bir sözdü… Birini öldürdükten sonra ruhundan bir parça koparmış… Ölenle beraber senden de bir parça ölürmüş. Bir daha asla eskisi gibi olamazmışsın. Doğurduktan sonra ruhun eksilir mi azalır mı emin değilim ama bir daha asla eskisi gibi olamadığın doğru.
Hayat normale dönüyor artık. Yıllarca yatakta yattığım tarafa geri döndüm bu hafta. İnden cinden hırsızdan korkuma, evde otelde nereye gidersek gidelim kapıya yakın tarafa Efe’yi yatırırdım. Biri bizim için geliyorsa önce onu alsın diye. Canım kocam da fedakarlık örneği göstererek bu durumu kabul etmiş ve hiç ikiletmemişti. Yeter ki ben korkmayayım, kendini cinlere hırsızlara feda etmeye gönüllü.
Nitekim Kerem’in doğumuyla pencere kenarındaki korunaklı tarafımdan kapının yanına düşmüştüm. Benim tarafıma beşik sığmamıştı çünkü. Bir de habire evde gece yarıları dolanmam gerektiğinden en stratejik konuma geçtim. Beşiğe ve kapıya yakın olan tarafa!
Önceleri geceleri Kerem her uyandığında, onu kucağıma alır, odasına gider, ışığı yakar, koltuğuna oturur ve 45dk emzirirdim. Bu 45dk’nın ilk 15dk’sında Kerem emer, geri kalanında sızar, aslında emmez ve ben onu uyandırıp zorla emzirmeye çalışırdım. Bana kimse “bebek istediği kadar emer, uyandırmaya gerek yok” demedi. Hastaneden çıkarken hemşireler böyle anlattı, ben de kaide kural bildim… Tıpkı altı pisken emmez dedikleri için her uyandığında önce altını değiştirdiğim gibi. Oysa emer emmez hatta emerken yine kaka yapardı ve yine alt değiştirirdim. Oysaki bana kimse “mide-bağırsak sendromu”ndan bahsetmemişti. Sonradan Harvey Karp’ın kitabında okudum, mideye yemek girince bağırsağa haber salarmış, yemek geliyor yer aç, diye de ondan bebek emerken veya hemen akabinde altını pislermiş. Oysaki ben yavrum açken en az bir ay boyunca önce altını değiştireceğim diye inat ettim, o da memeyi bulana kadar çığlık çığlığa ağladı. Sonradan bebeğimi tanıdıkça öğrendim ki, bizimki altının pisliğinden hiçbir zaman rahatsız olmazmış. Tek derdi hep açlıkmış.
Sonradan artık yataktan çıkıp 2 oda ötesine gitmeye isyan ettim ve gece lambasını açarak yatağımda emzirdim. Allahtan Efe’nin uykusu ağırdır, sesten ışıktan etkilenmez… Bir süre de böyle gitti. O zamanlar emzirdikten sonra gece yarılarında bir de üstüne sağardım. Sütüm artsın hem de sabaha uyuyabileyim diye ekstra süt çıkarmak için. Sonra bir gün meme acılarım geçti, memelerden gelen süt miktarı normale döndü, ve ben artık yatağımda ışık açmadan emzirmeye başladım ve Kerem’i yerine koyar koymaz uykuya dönebildim.
3 aylıkken Kerem odasında yatmaya başladı. Bu sefer gidip Kerem’i alıp kendi yatağıma getiriyordum, emzirip uyuyunca yine kendi odasına götürüyordum. Bu söylemden sanmayın ki emip hemen uyuyordu. Bazen saatlerce kucakta taşımak gerekiyordu. Burada devreye Efe giriyordu. Belki 1 saat kanguruda taşırdı Kerem’i sabah karşı 5’te.
Yaz geldi geçti… İşe başladım, uyku eğitimi verdim ve bazı haftalar güzel uyudu bazı haftalar yine uyumadı. Gel gör ki sütüm artık nerdeyse bitti diye geçtiğimiz hafta emzirmeyi de tamamen kesince Kerem’in bana olan bağımlılığı da bitti ve artık yataktaki güvenli sığınağıma, pencere kenarına geri döndüm.
Döndüm ama, ne ben eski Ben’im ne de yatağımın tarafı sanki eskisi gibi. Emzirmeyi bıraktım, süt bitti sandım ama bitmemiş meğer. Hala süt geliyor benden. Bunu bilerek Kerem’i emzirmemek de vicdanımı rahatsız ediyor. Yavrumu bilerek beslemiyormuşum gibi bir vicdan azabı. Evet çok değil belki ama geliyor, akıyor hatta oradan anladım bitmediğini. Şimdi emzirsem muhtemelen zaten dişinin kovuğuna yetmeyecek. 180cc mama içiyor uyumadan, 30cc anne sütü mü doyuracak O’nu. Bu arada zaten meme istediği falan da yok ha. Maşallah çok şanslıydım bu konuda. Hiç tutturmadı, hatta oralı olmadı diyebilirim. Şimdi bir daha meme versem muhtemelen boşu boşuna kafasını karıştıracağım yavrucağın. Benim gel-git’lerim bitmez… bir de vicdan azabım. Annelik mütemadiyen çekilen bir vicdan azabı mıdır acaba?!
Karnımın altındaki kesi izi bana hep eskisi gibi olmadığımı hatırlatsa da, bir haftanın sonunda yataktaki yerime iyice ısındım. Bu bile bir umut! Eskisi gibi olabilmek için bir umut!
Ne doğum, ne ölüm, bu ara en zoru değişim gibi geliyor bana.