Son İzlediğim Filmler || Film Tavsiyeleri
Malum çocuk olunca pek fazla film izleyecek zaman bulamıyorum. O nedenle son 2 senedir uçaklar benim en çok ve en rahat film izleyebildiğim yerler. Son Singapur seyahatimde giderken 3 dönerken 4 film izlemeyi başardım. Bu yazıyı yazmamın nedeni ise 2018 kararlarımı gerçekleştirebildiğimin takibi. Yazıdan hatırlarsanız her ay bir film izleme kararım vardı. Bir yolculukta 7 film izleyerek bu kararımı senelik olarak neredeyse yarısını gerçekleştirmiş olsam da amaç tabiki her ay 1 film izleyerek gündemden kopmamak ve sektörü takip edebilmek.
The Circle (2017)
Başrollerinde Harry Potter filmlerinin Hermione’si Emma Watson ile çok sevdiğim Tom Hanks’in olduğu the Circle filmi ne zamandır merak ettiğim ve listemde olan bir filmdi. Film biraz Google vari bir şirketin içinde geçiyor. Çalışanlarının son derece mutlu olduğu ve her türlü sosyal imkanın verildiği bir şirket aynı zamanda yüksek teknolojiye sahip ve sosyal medya ile iç içe bir yaşam tasvir ediliyor. Aslında rüya gibi bir çalışma ortamında başlayan filmde zamanla kahramanımız Mae (Emma Watson) bazı şeylerin yolunda gitmediğini farkediyor. Aslında çok güzel başlayan bir senaryo bana göre sonlara doğru bozdu ve beklenen bir son malesef yaratmadı.
Valerian and the city of a thousand planets (2017)
Imdb puanı: 6.5 – Kurgu, Aksiyon
Yine beklentilerimin altında kalan bir film ama listemdeydi ve izledim. Film fragmanları bazen filmin kendisinden daha güzel oluyor. Bu da işte o filmlerden biri. Başrollerinde Cara Delevingne (Laureline karakteri) ve Dane DeHaan (Valerian karakteri) oynuyor fakat yalan yok, ben bu oyuncuları tanımıyorum bile. Sadece Dane DeHaan bana hep izlerken şu an ismini hatırlayamadığım bir aktörü anımsattı. Filmin sürprizi bence Rihanna’ydı ve çok da role yakışmıştı. Aksiyon izlemeyi ve kurgu dünyalarda geçen filmleri seviyorsanız iyi vakit geçirmek için izlenebilir.
Gifted (2017)
Imdb puanı: 7.6 – Dram
Chris Evans, Frank karakteri olarak karşımıza çıkıyor. Ağlamaktan içimin çıktığı bana göreçok daha yüksek bir puanı hakeden bir film. Aynı zamanda Amerikan hukuk ve adalet sisteminin nasıl işlediğine yine hayret ettiğim ve aklımın almadığı bir film. Spoiler vermemek için anlatmıyorum ama fragmandan da görebileceğiniz üzere bir vesayet davası var, ve çocuğumuz bir dahi. Gülmek istediğiniz bir akşam izlemeyin.
The Acocuntant (2016)
Imdb puanı: 7.4 – Aksiyon, Dram, Suç
Ben böyle psikopatları seviyorum gerçekten. Filmde asıl konu otizm ve otizmli çocukların uygun eğitim ve destekle topluma kazandırılmaları ama tabiki Ben Afleck’in canlandırdığı kahramanımız bir suçlu. Adaleti kendi sağlayan, ve buna gücü yeten film kahramanlarını çok seviyorum. Hikaye güzel, aksiyon da seviyorsanız mutlaka izleyin.
Dunkirk (2017)
Imdb puanı: 8.1 – Aksiyon, Dram, Tarih
2. Dünya savaşı sırasında Fransızlara yardıma giden İngiltere ordusu ve Fransa ordusu Dunkirk sahilinde düşmanları Almanya tarafından köşeye sıkıştırılır. Sahilde sığınan 400.000 kadar asker karşı kıyıdaki İngiltere’ye ulaşmanın hayaliyle bir mucize olmasını beklemektedir. Tarih seviyorsanız film hoşunuza gidebilir. Bana göre, askerlerin içinde bulunduğu çaresizlik umutsuzluk ve kasveti çekim açıları, renkler ve filmin durağanlığıyla çok güzel güzel izleyiciye aktarmışlar.
Delibal (2015)
Imdb puanı: 6.9 – Dram, Romantik
Film Bipolar hastalığına dikkat çeken, başrollerinde Çağatay Ulusoy ve Leyla Lydia Turgutlu’nun oynadığı, renkli çekimleri ve enerjisiyle çok güzel başlayıp sizi çok güldürüp sonlarına doğru da çok ağlatıyor. Çağatay Ulusoy, bana göre aynı Kıvanç Tatlıtuğ gibi kendini oyunculuk konusunda çok geliştirmiş ve geliştirmekte olan bir genç. Bu filmdeki performansı da bence şahaneydi, yalnız malesef Leyla Turgutlu için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Oldukça güzel bulduğum bu kadın oyuncunun bana göre oyunculuğu vasatın altında ve sadece güzellik kontenjanından rolleri kapabiliyor. Oynadığı her rolde aynı, ve rol yapabilme kabiliyeti olduğuna pek inanmıyorum. Yapmacık duruyor ve mimikleri üzerinde çok çalışması lazım.
İstanbul Kırmızısı (2017)
Imdb puanı: 5.6 – Drama
Bir Ferzan Özpetek filmi olan Rosso İstanbul veya Red Istanbul, bir çok ünlü oyuncuya ev sahipliği yapıyor. Başrollerinde Halit Ergenç ve Tuba Büyüküstün’ün olduğu filmde, Nejat İşler ve Mehmet Günsür de rol alıyor. Uzun yıllardır Londra’da yaşayan Orhan, eskiden bir yazardır ama uzun zamandır yazarlık yapmamaktadır. Istanbul’a ünlü bir yönetmen olan Deniz’in yazdığı kitaba yardımcı olmak için davet edilmiştir. Orhan İstanbul’a gelmesiyle Deniz’in kitabındaki kahramanlarla bir bir tanışmaya başlar ve olaylar gelişir. Sanatsal bir film diyebileceğim İstanbul Kırmızısı, İstanbul’un hiç alışık olmadığım yönlerini ve insanların yaşayışlarını göstermekte. Bazen Ferzan Özpeteğin İstanbul’u değil de başka bir şehri anlattığı duygusuna kapıldım filmde, zira sanırım o kendi gördüğü veya özlediği istanbul’u anlatmakta ama benim yaşadığım İstanbul çok farklı. O nedenle sanatsal bir film olarak yorumluyorum. Spoiler olabilir ama bana göre filmin sonu çok kötü. “Ne olur bitti deme” diye düşündüm film bittiğinde. Eğer ne idüğü belirsiz sonları seviyorsanız, lafım yok, ama ben sonu bana bırakılmış, daha doğrusu bu kadar sonu bana bırakılmış hikayeleri sevmiyorum. Filmin kendisi güzel ama sonu kötüydü.