Lizbon Gezi Rehberi || Lizbon’da Gezip Görülecek Yerler
Mayıs ayında gittiğimiz Portekiz / Lizbon seyahatine özel bir tur ile gittiğimizden, kendi başımıza gitseydik yapacağımızdan biraz daha farklı bir rota izleyerek gezdik. 3 gece 4 gün süren seyahatimizde sadece Lizbon’un sadece şehir merkezini değil, Sintra, Cabo de Roca, Cascais gibi yakın civarı da gezme şansı bulduk. Yazının ilk kısmında Lizbon’da gezilecek görülecek yerler hakkında bilgi vermek, daha sonra da merak edenler için bizim hangi gün nereleri gezdiğimizi ve hangi restaurant’larda yediğimizi anlatacağım.
Lizbon’a nasıl gidilir
Portekiz’in başkenti olan Lizbon’un Portela Havalimanına haftanın her günü İstanbul’dan uçak var. Portekiz’e girebilmek için bir Schengen vizesine ihtiyacınız var. Havalimanından indikten sonra şehir merkezine taksi ile ulaşabilirsiniz. Havalimanı ve şehir oldukça yakın olduğundan, yaklaşık 10 – 12 Euro’ya otelinize ulaşabilirsiniz. Bunun dışında metro veya otobüs ile de merkeze ulaşabilirsiniz. Detaylar için havalimanının websitesi’ne (tık!) bakılabilir.
Lizbon’da nerede kalınır
Lizbon şehir merkezi Bairro Alto ve Chiado bölgeleri olarak adlandırılabilir. Haritada bu bölgeleri görebilirsiniz. Eğer bu bölgelerde kalırsanız, çoğu yere yürüyerek ulaşmanız mümkün. Biz Epic Sana adlı bir otelde kaldık. Otel oldukça lükstü fakat Marques de Pombal meydanına inen dik bir yokuşun başında yer aldığı için bahsettiğim merkeze yürümek pek mümkün olmadı. Giderken yokuş aşağı belki yürünebilir ama dönüş tam bir işkence. Otelden merkeze taksi ile 3 Euro tuttuğundan yürümek yerine araçla ulaşımı tercih ettik, ama aklınızda bulunsun, haritadan bakıp yolun kuş bakışı düz görünüşüne aldanmayın!.
Lizbon’da kaç gün kalmalı
Lizbon çok büyük bir şehir olmadığından, bana göre 3 gece 4 gün Lizbon’u ve civarı kasabaları gezmek için ideal bir zaman aralığı.
Lizbon’da gezilecek yerler
Lizbon’da şehir merkezi yürüyerek keşfedilebilecek büyüklükte. Özellikle siz de benim gibi, yürüyerek bir yeri daha iyi tanıyan ve keşfeden insanlardansanız, Lizbon tam size göre. Marques de Pombal meydanından başlayan Avenue Liberdade caddesi, yürüyerek gezilebilecek yerleri sanki ikiye bölmüş gibi. Marques de Pombal meydanından aşağı doğru inen ve çok geniş bir cadde olan Av. Liberdade’nin üstünde sağlı sollu birçok lüks ve pahalı markanın mağazaları bulunmakta. Ağaçlıklı bir yol olan bu cadde oldukça şık ve yürüyüş için geniş kaldırımlara sahip.
Av. Liberdade’nin sonunda karşımıza çıkan Rossio Meydanı ile beraber Chiado bölgesine girmiş oluyoruz. Baixa Chiado downtown, yani şehir merkezi olarak geçiyor. Alışveriş caddeleri ve cafelerden oluşuyor. Rossio meydanından başlayarak nehire, Praça do Comercio meydanına doğru birbirine paralel oluşan sokaklardan oluşan bu bölgede özellikle Rua Augusta sokağı dışarıda masaları bulunan sıra sıra cafe ve restoranlarla benim favorimdi.
Alfama semti Chiado’nun doğusunda yer almakta. Şehrin en eski ve 1755 depreminden en az hasar görmüş semti olan adını Arapça hamam kelimesinden almış olan bu semt dar ve yokuş olan sokaklardan yavaş yavaş yürüyerek keşfedilebilir. Alfama semtinin tepesinde Castelo de S. Jorge, yani S. Jorge kalesi bulunmakta. Burdan şehrin eşsiz manzarasının keyfini çıkarabilirsiniz. Portas do Sol seyir terasında şehrin fotoğraflarını çekebilirsiniz.
Bairro Alto semti ise Chiado’nun batı tarafında yer almakta. Yine yokuş yukarı bir semt olan Bairro Alto bölgesi şehrin en eski ve geleneksel bölgelerinden biri. Gece hayatının da canlı olduğu bu semtte, hem barlar hem de Fado müziğinin yapıldığı mekanlar oldukça fazla. Şehrin meşhur sarı tramvayı bu semtten başlıyor. Miradouro de S. Pedro de Alcântara seyir terasından şehrin manzarasına bakabilir, burdan aşağı doğru yürüyerek de Asansör’ün ordan Rossio meydanına çıkabilirsiniz.
Belem Bölgesi şehir merkezinin batıya doğru biraz dışında yer almakta. Zamanında Belem, denizcilerin denize açıldıkları yer olduğundan önemliymiş. Vasco da Gama Hindistana buradan yola çıkmış. Belem kalesi, Jeronimos Monastırı, Padrao dos Descobrimentos yani Kaşifler anıtı ve Belem pastanesi görülmeye değer yerler arasında.
Lizbon’da Biz Nereleri Gezdik?
1. Gün: Havalimanından tur otobüsüne binerek direkt Belem bölgesine hareket ettik. 25 Nisan Köprüsünün altında bulunan Doca de Santo Amaro, yani Santa Amaro limanına gidip, Doca do Peixe Restaurant’ta öğle yemeğimizi yedik. Yemek sonrası hemen aynı limandan kalkan Hippo Trip turuna katıldık.
Hippo Trip turu 25dk denizde 35dk karada geçen bir tur. Reklamına bakınca sanki inanılmaz maceralar yaşayacaksınız zannediyorsunuz ama maalesef araçlar suda çok yavaş hareket ediyorlar ve yürüyerek 10dakikada gezebileceğiniz yerlerde 1 saat harcıyorsunuz. 25 Nisan köprüsünün altından başlayarak karadan Belem kalesinin oraya gidip suya iniyor. Kaşifler anıtına kadar gidip dönüp kalenin önünden geçiyor ve Torre VTS trafik kontrol kulesi’nden tekrar karaya çıkıp Santo Amaro’ya geri dönüyor. Ben şehir merkezini görmeyi beklediğimden hayal kırıklığına uğradım, sadece Belem’de takıldık. Buna rağmen Hippo Trip tur rehberimiz Anna çok enerjik ve eğlenceliydi ve güzel vakit geçirdik.
Hippo Trip’ten sonra Kaşifler anıtı ve Belem Kalesini yakından görüp, yere çizili harita üzerinden Portekizli kaşiflerin keşfettikleri kıtaları öğrendik. Buradan yolun karşısındaki Jeronimos Manastırı’nı dıştan ziyaret edip meşhur Belem Pastanesine Belem tatlılarımızı yemeye gittik.
Benim Pastel de Nata olarak bildiğim tatlının orjinali meğersem Pastel de Belem’miş. Milföy hamuruna benzeyen çıtır çıtır bir zemin üzerinde pastacı kreması veya muhallebiyi andıran bir tatlı olan Pastel de Belem’i Jeronimos Monastırı’ndaki rahibeler yaratmış. O dönemde insanlar kiliseye adak adamak adına çok fazla yumurta getiriyorlarmış. Rahibeler de bu yumurtaları ziyan etmemek için çok farklı tarifler geliştirmişler. İşte bu tariflerden biri olan Belem tatlısı’nın tatifini de Belem Pastanesine satınca, bu tatlının patenti bu pastaneye geçmiş, o nedenle de adı Pastel Belem. Diğer pastaneler eğer bu tatlıyı satmak isterlerse Pastel de Nata adını kullanmak zorundalar, çünkü Pastel de Belem ismi sadece bizim gittiğimiz bu Pastaneye ait. Ne kadar ilginç ki yıllar boyunca sadece tek çeşit tatlı yaparak büyüyen bu pastane, şimdi nerdeyse bulunduğu blok üzerinde genişleyerek her yeri kaplamış. Atalarımız boşuna dememiş, “Bir şeyi yapacaksan en iyi şekilde yap, başarılı olursun” diye.
İlk akşam yemeğimizi ise Praça do Comercio meydanına bakan Aura Restaurant’ta yedik. Trip Advisor’dan Aura Restaurant’a bakabilirsiniz. Akşam yemeği sonrası şehri keşfe çıktık ve yürüyerek Bairro Alto semtinde sokakta masaları olan bir bara oturup biralarımızı yudumladık.
2. Gün
Bugün Lizbon’un dışındaki Sintra’yı geziyoruz. Masallar şehri olarak anılan Sintra 1992’de UNESCO dünya mirası listesine girmiş. Portekizli Kralların yaz ve av sezonlarını geçirdiği, mutfak bacaları ve çinileriyle ünlü, çeşitli stillerin bir sentezi olan Kraliyet Sarayı’nı gezdikten sonra Sintra’nın tarihi merkezindeki araba girmeyen dar sokaklarını keşfedip bir kahve molası verdik. Öğle yemeği için Curral Dos Caprinos Restaurant’a gittik (detay için üstüne tık).
Öğle yemeğinin ardından Cabo de Roca’ya, yani Avrupa’nın en batı ucuna gittik. Öğlen hava o kadar sıcak olmasına rağmen bu kayanın ucunda, önümüzde uçsuz bucaksız Atlantik okyanusunun uzandığı bu bölgede hava oldukça soğuk ve sisliydi. Bu harika manzarayı gördükten sonra Lizbon’un sayfiye bölgesi olan Estoril ve Cascais kasabalarına gittik. Cascais’te dondurma ve kahve molasının ardından zaman kalmadığı için Estoril’deki Avrupa’nın en büyük Casino’sunu görme şansımız olmadı ama otobüsle önünden geçtik.
Akşam yemeği için yine Praça do Comercio meydanına ama bu sefer Restaurant Populi’ye gittik (detaylar için tık!). Yemek sonrası da Lizbon Kumarhanesine gidip biraz para kaybedip geldik.
3. Gün
Bugün artık Lizbon şehir merkezini geziyoruz. Gördüğünüz gibi biz tersten başladık. Önce civar kasabaları gezip en son merkeze gelebildik. Lizbon şehir merkezi en başta anlattığım gibi çok büyük değil. 1 günde bitirebilirsiniz, üstelik yürüyerek. Biz Bairro Alto’daki Miradouro de S. Pedro de Alcântara seyir terasından yürüyüşümüze başladık. Misericordia caddesinden aşağı yürüyerek Tramvayı, Sao Roque Kilisesini gördük.
Praça Luís de Camões meydanını gördükten sonra sola, Largo Chiado sokağına döndük. Chiado şairler anıtı ve Fernando Pessoa heykelini ve şairin hergün gittiği Cafe’nin önünden geçerek, asansörü görüp Rossio meydanına doğru indik.
Rossio meydanında Augusta caddesine giderek burada kahve molası verdik. Sonrasında ise Rossio meydanından sağa Mouraria Semtine yürüyüp, oradaki sokakları gezdikten sonra Tuc Tuc araçlarla yukarıdaki Castelo de S. Jorge kalesine çıktık. Burada Portas do Sol seyir terasında şahane bir manzara var! Kalenin bahçesindeki Casa do Leao lokantasında öğlen yemeğimizi yedikten sonra Alfama semtinden aşağı yürüyerek rossio meydanına komşu Praça da Figueira meydanına gidip GoCar turuna katıldık. Resimde gördüğünüz araçlarla 45 dakikalık bir şehir turu yaptıktan sonra biraz serbest zamanda şehirde dolaşıp akşam yemeği için Fado Müziği yapan Farçoda Restaurant’a gittik.
4. Gün
Son gün sabahtan serbest zamanımız vardı biz de Ticaret meydanına inip sabah kahvemizi orda içtik. Öğlen şehrin yeni yapılan bölgesi olan Parque das Nações bölgesine gittik. 1998’de World exhibition of the oceans için tasarlanan bu bölge Lizbon şehir merkezine göre oldukça modern. Nehir kenarına kurulu olan bu bölgede yelkenli mimarisinde yüksek binalar, bir teleferik ve küçük bir de liman bulunmakta. Buradaki limanda öğle yemeğimizi La Rcula Restaurant’ta yedik ve havalimanına doğru yola çıktık.