Hamilelik 40. Hafta ve Doğum Hikayem | Hamilelik Günlüğü | 23 Aralık 2015
Aslında film gibi başlayan bir doğum hikayem var, başı bence oldukça da komik…
Önceki haftalardan gelişmeleri biliyorsun aslında, herşey çok iyi gidiyordu, 38. haftanın sonu itibariyle açılmalarım başladı, önce 1 – 1,5 cm’di, sonraki Perşembe kontrolümde 2cm oldu, sonraki Pazartesi sabah 3cm, öğlen 1’de 4cm ve akşam üstü 4,5 cm ile doktor beni o akşam hastaneye bekliyordu ama benim sancım falan tutmadı. Doktoru aradım, sancın yoksa gelmene gerek yok deyince biz de Efe’yle yattık uyuduk.
22 Aralık Salı günü baktım hala doğurmuyorum, doğuracak gibi de değilim, çıktık gene annemle caddeye, önce Nero’da kahvemizi içtik, ordan sahilden Migrosa yürüdük, sonra da ben Mirayla görüştüm ve 5 gibi eve geldim, bir de güzel yemek hazırladım…
Çarşamba günü 10:40’ta Aslı’da kontrol randevum vardı. Sabah uyandığımda yine bir hüsran tabi, hala ne gelen var ne giden. Hiçbir sancı yok. Sanki böyle hafif regl ağrısı gibi bişey var ama… doğum sancısı bu olamaz.
Sabah hem ablam hem annem arayıp doktora gelsinler mi benle diye sordular. Bugün ablamın işi bıraktığı ilk günü… o kadar eminim ki doğurmayacağıma annemle ablama doktor çıkışı caddede buluşuruz kahve içeriz dedim. Şimdi ne gelecekler benimle, NST 1 saat sürüyo, sıkılacaklar. Ben işimi halledip gelirim dedim. Efe’ye de benzer cümleler kurup sancım olmadığını, endişeye gerek olmadığını söyledim ve evden çıkarken beni Hüsniye abla yolculadı.
Daha site kapısına varmamıştım, alttan bir akıntı hissettim ama biraz fazla… sanki baya bi çamaşırım ıslandı gibi?! Yok canım, su dedikleri bu olamaz…dimi? Yürümeye devam ettim… Hastane bizim eve çok yakın, yürüyerek 15 dakika. Araba kullanmayı bıraktığım günden beri hastaneye hep yürüyorum, hem de spor oluyor… O nedenle ben yürümeye devam ettim. Site kapısından çıkarken sanki biraz daha su geldi… aldırmadım ama biraz hızlandım. Bir de şöyle bir etrafıma baktım taksi var mı diye ama yok. Beklesem?!, çok uzun sürebilir, burası ara sokak. En iyisi yürümek dedim. Hem biliyorum su gelince doğum öyle hemen olmuyor, 10 – 16 saat sürebiliyor. Yani panik yapmaya gerek yok, yürüyebilirim…
Artık Central Hospital’ı görüyorum, ve gelen su taytımı dizlerime kadar ıslatmış durumda. Allahtan uzun bir mont var üstümde de belli olmuyor. Zaten tayt da siyah, gözükmüyordur. Gözükse de umrumda mı… hastaneye resmen koşuyorum. Artık Efe’yi aramalıyım diye düşündüm.
“Efe”, dedim, “panik yapma ama galiba suyum geldi, ben şimdi hastaneyi görüyorum hemen Aslı’ya çıkıcam, sen de gel, yanlış alarmsa döneriz.”
Hastaneye girdim ve metrobüsten beter asansörlerini beklersen NST odasındaki Emre Hemşireyi gördüm. Hemen ona atıldım, “Emre hemşire ben galiba doğuruyorum suyum geldi napıcaz”. O beni sakinleştirdi, merak etme bişey olmaz sen gir hemen Aslı Hanımın odasına dedi, ve ben dramatik bir girişle Aslı’nın kapısını çalıp içeri daldım, Allahtan içerde kimse yoktu 🙂 Yoktu çünkü randevu saati benimdi… Aslı Hanım ben galiba doğuruyorum suyum geldi, diye dramatik bir girişle içeri daldım, Aaaa koş gel hemen muayene edelim dedi ve yattım muayene masasına. Soyunurken yalnız çamaşırımda sarı kirli bir su gördüm. Son bir haftadır benzer renkte akıntılar görüyordum ama bu akıntıdan biraz farklıydı, ve sanki parça parça sarı yeşil pıhtılar vardı günlük pedin üzerinde.
Aslı Hanım hemen muayene etti, süper, açıklık 5cm ve su sadece bi yerinden delinmiş. Oh dedim içimden… ve o sırada Aslı Hnm eldivenine bulaşan sarı yeşil lekeleri farketti. Bebek kaka yapmış dedi… yüzü düştü. Yok dedim kaka değildir o benim akıntımdır. Hem daha 39+1 deyiz. Bu çocuğun doğmak için en az 1 haftası daha olmalı. Ne kakası!?
Bundan sonrası çok hızlı gelişti. Yeni bir eldiven takıldı, uzun bir çubukla Aslı Hanım kesemi tamamen patlatıp gelen suda kaka olup olmadığından emin olacağını söyledi ve patlattı, ben pek birşey hissetmedim ama malesef taşan suda kaka vardı. Sonra günlük pedime de bakıldı, evet onlar da kaka. Ultrasonla bakıldı, bebeğin kalp atışları normal şimdilik iyi gözüküyor dedi. İlk sorduğum soru, Normal doğuramayacak mıyım? Suni sancı alsam?… Aslı Hanım önce NST’ye bağlanacağımı ordaki duruma göre karar vereceğini, suni sancı ile hızlı bir şekilde açılırsam normal doğurabileceğimi ama olmazsa sezaryene alacağını söyledi. Orda dediğim tek birşey var, eğer sezaryen olmak zorunda kalırsam kesinlikle genel anestezi istiyorum dedim Aslı Hanım’a. Ben dayanamam, fenalaşırım, bayılırım, zaten epiduralden çok korktuğum için normal doğum diye tutturuyordum, şimdi bir de ameliyatta hayatta canlı canlı kesilemem.
Apar topar NST’ye bağlandım… sancılar o kadar düşük çıkıyor ki… bebeğin kalp atışları da 140 civarında sabit. Ben tabi bunu iyi bişey zannediyordum. Bir süre sonra Aslı Hanım geldi. Bebeğin kalp atışları sabit, şimdi suni sancı versem kalp atışları hemen düşecek bu da gereksiz risk demek, alalım Beyza dedi. O arada Efe geldi hastaneye, buldu beni NST odasında. Ben tabi ağlamaklıyım, hiç böyle hayal etmemiştim, ama çok hızlı karar vermem lazım, ve böyle bir riski duyduğunda da “hayır ben illa normali deneyeceğim” diyemiyorsun… Ben diyemedim. Bir yandan da hep kordon dolanması var kafamda, belki de diyorum kordon yüzünden tam baskı yapamıyor, aşağı inemiyor… belki de böyle olması gerekiyor?!
NST odasında yatarken, daha Efe gelmeden annemle Melda’ya ulaşmaya çalışıyordum bir yandan. İkisi de telefonunu açmadı iyi mi… şansa bak! Bizim whatsapp grubuna mesaj attım en son, “Doğuruyorum, telefonlarınızı duyun!” diye. Annem bir süre sonra döndü, ben ameliyata girmeden zaten bir Annem ve Efe vardı yanımda. Ablam yetişemedi. Kız haklı, ben ona yogaya git, ben kontrolden sonra caddeye gelicem dedim. Kız haliyle yogada duymuyor telefonunu.
Bir tek babam açtı telefonunu, o da İzmitten çıktı :)…
Aslı Hanım alalım dedikten sonra gerisi tatsız aslında… Bir sürü kağıtlar imzalattılar bana NST’ye bağlı yatarken, biri geldi üstümdekileri çıkarttırdı. Efe küpem ve kolyemi aldı, biri geldi damar yolu açtı, beni bir sedyeye koydular, sedyenin altına da Kordon Kanı kitimi koydular, ayaklarımın ucuna da iphonumu yerleştirdiler ki hastabakıcı ameliyat sırasında fotoğraf çekebilsin diye… Ben bir yandan ağlıyorum, yaşadığım şey hem ameliyata giriyorum diye korku, hem de hayal kırıklığı… 5cm açıklıkla böyle olmamalıydı diyorum, mutsuzluğum tarif edilemez. Ama işte, doktor riskli dedikten sonra, herkes bebeği düşünüyor, anneyi düşünen, anne dahil yok.
Ameliyathaneye indik geniş bir asansör ile. Her ne kadar resimde gülümsemiş olsamda, Ben korkudan tir tir titriyorum.
Aslı Hanım’ı gördüm aşağıda, dedim ki “ameliyattan sonra bana söyleyin kordonu problem yaratacakmıydı bana normal doğurmaya kalksaydım”. Sen böyle şeyleri düşünme dedi ama en azından ameliyattan sonra duymak istediğim şeyleri bana söylemiş oldu, kordonla da normal zor doğardı dedi.
Beni ameliyat masasına aldılar. Herkesin dediği gibi ameliyathane soğuk gelmedi bana, veya o kadar korkuyordum ki soğukluk falan hissedemedim ben. Bir sürü insan vardı, çok kalabalıktı. Arkamdan biri hazır mıyız başlıyoruz dedi, Aslı Hanım başlıyoruz dedi ve görüntü gitti… Başka hiçbirşey hatırlamıyorum. Bundan sonra ilk hatırladığım beni bir sedyede ameliyathane katında bir yere attılar gibi geldi. Tepemde florasan ışıklar var ama net değil, çünkü net göremiyorum, gözümü açamıyorum. Etrafımdan insanlar gelip geçiyor, birine seslenmek istiyorum ama sesim çıkmıyor. Çok ilginç bir duyguydu. Beynim, bilincim tamamen açık ama sesim çıkmıyor, gözümü açamıyorum. Beni duyan var mı demek istiyorum, çünkü bebek iyi mi onu öğrenmek istiyorum. Kaç dakika geçti, kaç kere denedim, hiçbir fikrim yok, ama en sonunda yanımdan geçen birine sesimi duyurabildim. Beni duyuyor musunuz dedim, evet dedi, bebek iyi mi, dedim… İyi iyi merak etme seni odaya çıkarıcaz birazdan dedi.
Bu sırada Paraz 12:16’da doğmuş, ve onu kakalı doğduğu için bebek odasında yıkamışlar.
Bundan sonra ayılmam biraz hızlandı. Beni aldılar, asansöre bindirdiler, odaya getirdiler, o kısım hala rüya gibi bende. Bir iki üç deyip beni sedyeden yatağa aldılar, sanırım hemişereler vardı, birşeyler yaptılar, sondamı yerleştirdiler (evet sonda takmışlar), altıma bir don gibi birşey giydirdiler, veya bunu daha sonra yaptılar tam emin değilim. Hayal meyal Efe’yi, annemi babamı ablamı gördüm, sonra da Paraz’ı getirdiler bana, azıcık öpüp kokladım onu, sonra yanıma koydular, galiba bir süre sonra da emzirme denemesi yaptık. Tabi çok rahatsızdım çünkü sol elim serumlara bağlı, dikişlerim var canım acıyor, hareket edemiyorum, yatağa bağlıyım, ve hala tam ayılamadım… Oysa normal doğurabilseydim, hemen ayaklanabilecektim, serumlar olmayacaktı ve enerjik olup bebeğimi hemen kucağıma alabilecektim.
10:40’ta Aslı Hanım’a kontrole girmiştim, 12:16’da Paraz’ı aldılar, 13:30’da Paraz hastane odasında kucağımdaydı… herşey bu kadar hızlı gelişti. Kerem Ege 3700 gram ve 53 cm olarak doğdu. Kucağıma verdiklerinde hem çok büyük, hem çok küçük geldi. Büyük geldi çünkü, bu bebek benim karnıma nasıl sığdı?! diye düşündüm. Küçük geldi çünkü iri olacak diye kıyafetlerini hep büyük büyük almıştık, hastane çıkışı üstüne biraz büyük gelmişti 🙂
Doğumumla alakalı malesef hayal ettiğim normal doğum ve stediğim hiçbir şey olmadı, hiçbir planımı uygulayamadım, ve bu beni hala çok üzüyor. Ne sancı çektim, sancının ne olduğunu bilmiyorum bile, ne de pilates topu üstünde zıplayarak veya koridorları arşınlayarak rahşm ağzının açılma duygusunu yaşadım. İçimden hep balık gibi kayıp dışarı çıkacağını hayal ettiğim bebeğim, en istemediğim şekilde içimden alındı. O nedenle de belki kendimi doğurmuş olarak göremiyorum. Ben doğum yapmadım, bebeğimi benden ameliyatla aldılar. Ama yine de çok şükür diyorum, çok şükür bebeğim sağlıkla aramıza katıldı. Doğumunda bir problem olmadı, enfeksiyonu problem olmadı, küveze girmesi gerekmedi, akciğerleri gelişmişti, sağlıklıydı ve bizimle beraber hastane odasında kalabildi, en önemlisi bizimle beraber evimize gelebildi. Efe’yle hep dediğimiz gibi, 2 kişi gittik, 3 kişi döndük 🙂