5. haftamın sonunda 30 Nisan’da Rana ile beraber Boston’a uçtuk. Biraz karnım şiş, ama onun dışında başka bir belirti yok…tu. Ta ki pazar gününe kadar. Aslında gayet iyiydim, biraz kokular beni fena yapsa da, ve biraz da midem hafif kötü olsa da, çok güzel bir haftasonu geçirdik.
Prudential Center’ın ordan araba kiraladık ve Cumartesi günü Newhampshire’a Merrimack Outlet‘e gittik. Outlet hikayesi ayrı bir yazı konusu olur aslında ama malesef ben durumumdan dolayı planladığım kadar çok gezemedim. Yine de baya bilgi sahibiyim ve şu kadarını söyleyebilirim, New Hampshire eyaletinde giyimde vergi uygulanmıyor (sales tax diye geçiyor). Bu oran Massachusetts eyaletinde %6.25. O nedenle Boston’a giderseniz, sadece 1 saat mesafedeki Merrimack outlete mutlaka gidin!
Pazar günü de Feray Abla’lara ziyarete gittik Farmington’a. Çok güzel bir yolculuktu,yolda biraz karnım ağrıyordu sadece ama o kadar. Her ne kadar çok belli etmesem de, uzun yola çıktığım için, daha hamileliğin çok başında olduğum ve doktorun keseyi bile görememesi gibi sebeplerle bebeğe birşey olacak diye içimde bir korku var. O nedenle Boston tatilim boyunca aklımın bir yanında hep geri döndüğümde ve doktora kontrole gittiğimde kötü bir haber alabileceğim var. Bu yüzaden Feray Ablama birşey diyemedim görüştüğümüzde… Feray abla okuyorsan beni affet 🙂
Haftanın geri kalanı malesef pek planlandığı gibi gitmedi. Pazartesi itibariyle feci mide bulantılarım başladı. Canım hep tavuk suyuna bir şehriye çorbası çekti ama bulmak ne mümkün. Kaç kere “keşke hiç gelmeseydim” bile dedim. Allahtan yanımda biraz Eti Form çubuk kraker getirmiştim. Midem bulandıkça ondan yedim, bir de Starbucks’tan 3 peynirli tost. Günde 2-3 öğün tost yediğim günler oldu çünkü başka birşey yiyemiyorum. En çok da Cheesecake Factory’nin hayalini kurup kurup, gidince yiyememek koydu. Galiba bir kere bir cheesecake’ten 2 çatal almışlığım var, gerisini de yiyemedim. Feray ablama gittiğimizde beni türk marketine götürmüştü de peynir ekmek almıştım ama o peynirin tadı bile bana tuhaf geldi. Sabahları yedim ama insan midesi kötüyken en çok evini ve alıştığı sade lezzetleri özlüyormuş.
Genelde gündüzleri Rana ile gezmeye çalışsam da ona da çok ayak uyduramadım. Çoğu zaman odada hasta yattım, arada da Boston Public Gardens’ta piknik yapmaya, çimenlerde oturmaya gittim. Alışveriş yapacak halim olmadığı için, ve temiz hava iyi geldiği için en iyisi parklara gitmek.
Efe gündüzleri dersteydi hep. Odada olduğum zamanlar her fırsatta bana bakmaya geldi. Ben de odada ya TV izliyip uyuyordum veya internetten dizi izliyordum. Bir gün hiç odadan bile çıkamadım, ve resmen hüngür hüngür ağladım sinir bozukluğundan, “Efe biz bebek yapmakla hata mı yaptık acaba” diye. Efe bazı sabahlar bana aşağıdan omlet taşıyordu ama adamların yumurtalarının tadı bile bir tuhaf! Akşamları da birkaç kere Efe ve arkadaşlarıyla dışarı çıkmayı başardım, ama tabiki geç saatlere kadar değil. Bir kez yemek yemeye, bir kez de birşeyler içmeye çıktım sanırım.