Bergen Norveç Gezi Notları
Kapıdan kapıya yaklaşık 11 saat süren bir yolculuktan sonra #Bergen’e varmayı başardım. Tr saati ile 22.30 #norveç saati 20.30. Otele varıp odaya bavulları, kendimi de dışarı attım yemek yiyecek bir yer bulmaya. Google maps sağolsun 8dakika yürüyüş mesafesinde bir italyan lokantası buldum ve oraya yürürken şans eseri bir #xmaspazarının içinden geçtim. Pazar akşamı ve havanında zifiri karanlık ve soğuk olmasından dışarıda kimseyi bulamayacağım sanmıştım ama millet baya dışarılarda burada. #bergen şehir merkezinde otelim, #noel sebebiyle her bir santimi ve bütün ağaçları ışıklandırılmış caddelerde bir sürü restaurantlar sıralanmış ve içerleri de dolu. Norveç ile ilgili izlenimlerim hakkında sanırım saatlerce konuşabilirim, ilerleyen günlerde işten başımı kaldırabilirsem burada sizlerle bütün izlenimlerimi de paylaşırım ama şimdilik şu kadarını söyleyeyim, insana kendi işini yaptırtmayı iyi biliyorlar. Havaalanında neredeyse herşey otomatik. Uçak biniş kartını kendin barkod bölmesine okutup kapını açıyorsun, bizdeki gibi o barkodu senin için okutan biri yok, veya bir de kontrol eden, herşey otomatize. Hatta check-in işlemini, bavula etiketini yapıştırmayı hepsini insanlar kendi yapıyor. Çalışan bir insan evladı bulamayacağım diye korktum bir an çünkü bavul etiketim ve boarding pass’im çoktan vardı ve derdimi makinaya nasıl anlatacağımı bilemedim. Herşeyin otomatik olması bir yana hizmet sektöründe ise bence berbatlar. Otele verdiğim para gecelik 150 euro ama banyosunu bir görün, ki story’de gösteririm, bir kulak pamuğu bile yok. Bir güzellik olsun, iki krem bir diş fırçası… hiç birşey, gri gri sade bir banyo. Tamam mutlaka fonksiyoneldir ama asya’nın ortadoğunun şaşasından sonra pek bir sıradan geldi. Zaten 1 saatlik uçak yolculuğunda (oslo-bergen arsı) bir bisküvi bile vermemelerinden belliydi paçozlukları. İçimi döktüysem artık benim için akşam yemeği saati gelmiştir 🙈 #seyahat#travel#gezi#gezirehberi#travelblog#seyahatblog
Bryggen Limanı. üçgen çatılı ahşap evler Unesco mirasları listesindeymiş.
Floibanen
Korktuğum kadar soğuk değil burası… artık nasıl korktuysam kar botları ile geldim ama ayaklarım pişti… nem yok nem… ondan soğuk gelmiyor… çünkü istanbul hep nem 🙄#norveç#bergen#norway#julemarked#kuzey#north#fjord#seyahat#travel#gezi#gezirehberi#travelblog#seyahatblog
Normalde yemek paylaşmamaya dikkat ediyorum ama bu bir #norveç yemeği. Bu akşam norveçli çok sevdiğim bir iş arkadaşımla #lysverketrestaurantına gittik. Deniz ürünleri lokantası ve biraz da füzyon mutfağı tarzında yemekleri. Yani porsiyonlar küçük, menüde de toplasan 10 yemek var o kadar. Hani önden başlangıç sonra ara sıcak, arkadan ana yemek ve son olarak tatlı yenmesi gereken havalı restaurantlardan diyeyim. Diğer akşamlar ödediğimin 2,5 katını ödedim öyle söyleyeyim ama güzel bir deneyimdi. Bizde böyle bir yere gitsen içerisi kasıntı dolu olur, burada herkes çok rahat. Sade abartısız bir mekan… yemekleri de güzel. Bu #codfish, yani morina balığı, mezgitgiller familyasından… ama benim en çok dikkatimi çeken bize servis yapan garson kızın Hollandalı olması ve Norveç’ce konuşmamasıydı. İngilizce konuştu bizimle. Ben de sandım ki ben yabancıyım diye kibarlık ediyor. Arkadaşım Norveç’ce birşeyler dediğinde “kusura bakmayın Norveç’ce bilmiyorum” dedi. Türkiye’de olsa şoka gireriz, hatta kimse işe almaz o derece. Burada “normal”
#Bergen’de görülecek en güzel yerlerden biri #bryggen#limanı. Limana doğru inen bu caddenin adı ise #torgallmenningen. Gördüğüm kadarıyla ana alışveriş ve yeme içme caddelerinden biri. Fotoğrafta sanki in cin top oynuyo gibi çıkmış ama millet baya sokaklarda burada. Haba böyle karanlık ve soğuk olunca sanırsın herkes evinde oturuyor ama Almanya’ya kıyasla millet gece daha geç saatlere kadar sokakta, mağazalar da akşam 10’a kadar açık olanlar var, özellikle çoğu market geç saatlere kadar açık. Ben şok 😱 Burada Üniversite var, okuduklarıma göre bir çok restaurant ve pub olmasının ve sokakların kalabalık olmasının temel sebebi genç nüfusun yoğunluğu. Bir de unutmamak lazım, yaklaşık 420.000 nüfusu ile #Bergen#Norveç’in 2. En büyük şehri. #seyahat#travel#gezi#gezirehberi#travelblog#seyahatblog
Burası #Bergen #havaalanı. Ne kadar nezih gözüküyor değil mi? Çünkü Bergen’in nüfusu 400bin. #Norveç’in toplam nüfusu ise 5milyon. Bu sene İstanbul’un nüfusunun 17milyon olduğunu hesaba katarsak karşılaştırma yapmamamız gerektiğini anlarız. Ama bu resimlerde benim dikkatimi çeken başka birşey… #Makinalaşma
Arkada görülen kontuarlarda çalışan insan sayısı sadece 2! #Norveç’liler gerçekten insanı çalıştırmayı, daha doğrusu kendi işini kendin yapmayı çok güzel öğretiyorlar. Uçak biniş kartını, pasaportunuzu okutup gerekli bilgileri kendiniz girerek alıyorsunuz. Sonra da bavulunuzu gerekli bölmeye giderek, bagaj etiketini kendiniz yapıştırarak uçağa uğurluyorsunuz. Bu teknoloji bizde de var tabiki, başka ülkelerde de gördüm, ama ilk defa çalışan insan ararken zorlandım. Bir ara hiç insan çalışmıyor sandım. İnsan arama sebebim ise bambaşka, havaalanına erken geldiğim için bir önceki uçağa geçiş yapmak istedim ve malesef bu tarz değişiklikleri kendiniz yapamıyorsunuz (henüz) ama sanırım kısa bir süre sonra bu bile gerçek olabilir. Güvenlik kontrolüne kadar arada başka hiçbir insan olmadan, talimatları izleyerek, bütün kapıları uçuş kartının barkodunu okutarak açtım. Güvenlikte bile herşey otomatize. Eşyalarınızı koyacağınız plastik kutular bölmelere kendiliğinden çıkıyor. Bu tarz şeyleri seviyorum, otomatikleşme, çok daha verimli hale getiriyor bazı şeyleri ama insanlara günden güne ihtiyaç kalmayacağı duygusu içimi eziyor biraz.
Benzer örnekler daha çok var. Havaalanında kahve alacağınız makinalar ortada öyle başıboş duruyorlar. Parasını ödeyip sonra gidip bardağınızı kontuardan alıp makinanın tuşuna kendiniz basmanız ve kahvenizi doldurmanız lazım. Kimse sizin için o tuşa basıp kahvenizi önünüze koymuyor. Herşeyi kendiniz yapıyorsunuz, tepsinizi kaldırıp masayı temiz bırakmak dahil. Ne kadar ideal bir durum değil mi? Çünkü insana güveniyorlar. Mal ortada, makina başıboş duruyor. Para ödemeden de gidip kahve alabilirsiniz. Ama herkes parasını ödüyor, sistem de bu sayede işliyor.
Kalabalık olmamaları muhtemelen işleri kolaylaştırıyor ama yine de kalabalık da olsalar bu sistem işlerdi gibime geliyor. Otelde de benzer bir örnek vardı. Odada buzdolabı vardı ama içi bomboştu. Minibar yaratmak yerine, otelin resepsiyonuna küçük bir bakkal dükkanı açmışlar, çikolata şekerlemelerden minik sandviçlere kadar ihtiyacınızı giderecek küçük bir seçmece yaratmışlar. Öyle ulu orta duruyor bir köşede. Kimse başında beklemiyor, bir kasası yok, şeritle çevirmemişler, rahat rahat git al ye. Hem de öyle bir köşedeki, resepsiyondaki kızların sizi görme ihtimali bile yok. Ama insanlar ne yapıyor, gidip ne istiyorsa alıp sonra da resepsiyona aldıklarını ödüyor. Bu dürüstlük benim gözlerimi yaşartan ve “keşke bizler de böyle olabilsek” diye düşündürten birşey.
Starbucks’ın yemek çeşitlerinin her yerde aynı olmadığını görmüş oldum. Singapur’da da farklıydı. Her yörenin damak zevkine göre ekmek arasına koydukları yiyecekleri çeşitlendiriyorlar. Bizde daha çok et tavuk peynirken burada neredeyse herşeyin içine jambon katıyorlar. Tek farklı olan şey yemekleri değil tabiki… şu #bagel ve bir #çay’a 74 Norveç kronu verdim
yani 7,5 euro, yani 45 TL!!! Norveç ömrünüzde görüp görebileceğiniz en pahalı ülkelerden biri. Tabiki burada ona göre kazanıyorlar, starbucks fiyatlarıyla buradaki yaşam standardı arasında bir orantı kurabiliriz. Türkiye’de bu yediklerim taş çatlasa 15tl tutardı. Demek ki bizden 3 kat pahalılar, o halde asgari ücretin de bizdekinin 3 katı olması gerekir. İnternetten yaptığım kısa bir araştırmaya göre Norveç’te asgari ücret 2018 yılında yaklaşık 14.000 tl’ye gelirken, Türkiyede ise 2000tl civarında. Eğer bu doğruysa bizden 7 kat fazla kazanırken sadece 3 kat daha pahalılar…. daha da yorum yapasım gelmedi valla bu duruma
İş sebebiyle #Norveç’e 3. gelişim. 2 kere #oslo’ya ilk defa da #bergen’e gelmiş bulunuyorum. Ve hayatımda hiç #Norveç #kron’u görmedim. Hiç! Çünkü hiç para çevirmem gerekmedi. İlk geldiğimde 2014 yılıydı ve #sandvika denen küçük kasabamsı yerde (bize göre kasaba yoksa Oslo’nun güzide bir ilçesi) Ocak ayının karlı soğuğunda tren istasyonundan çıktığımda etrafta hiçbirşey yoktu. Havaalanında para çevirmeyi akıl edememiştim, bir taksiye atlar otele gider ve resepsiyonda parayı çevirip taksiye ücretini öderim diyordum. Takside kredi kartı geçtiğini öğrendiğimde şaşırdığımı ve rahatladığımı hatırlıyorum. O ilk seyahatimde #Norveç’te heryerde kredi kartı geçtiğini, ve herşeyi, bir şişe suyu bile, bahşişi bile kartla ödeyebileceğimi öğrenmiştim. Gerçek para kullanmama hiç gerek kalmamıştı. Bu sefer Bergen’e geldiğimde ise biraz meraktan para bozdurmak ve nakit harcamak istedim. Yine otelde bozdururum diye düşünerek havaalanından çıktım. Fakat meğersem herşeyin nizami işlediği bu ülkede otellerde para çevrilemiyormuş. Sadece bankalarda bu işlemi yapabiliyormuşsun. Herhalde döviz bürosu gibi birşey de vardır ama sanırım çok bulunmasa gerek, sorduğum iki kişi beni bankalara yönlendirdi. Tabiki çalıştığım için mesai saatleri içinde bankaya gitmem mümkün değildi ve burada bankalar 4’te kapanıyor. Aslında #noelpazarında bir krepçi görmüştüm ve oradan krep yemek istiyordum ve pazar yerinde mutlaka nakit para geçer diye bir önyargım olduğundan para bozdurmaya çalışıyordum. En kötü ATM’den çekecektim ama komisyon ödemekten korktuğum için bir umut önce krepçiye gittim ve ne göreyim… orada bile kredi kartı geçiyor. Kadın telefonundaki bir uygulama sayesinde küçük bir tuşmatiği kablo ile telefonuna bağlayıp seyyar bir post koymuş tezgahına. Sonuç olarak tek bir Norveç Kronı göremeden 3. defa bu ülkeden ayrılıyorum… Sevdim seni #Nordics 😉
